Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde
düzenlenen 24. Muhtarlar Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, terörle
mücadeleye ilişkin "Önce 'Demokratik Açılım' dedik olmadı. 'Milli Birlik
ve Kardeşlik' dedik olmadı. En sonunda 'Çözüm Süreci' dedik yine
istismar edildi, yine olmadı. Artık bunların hepsi bir kenara. Çözüm
sürecini de ne dedik 'buzdolabına koyduk'. Şimdi operasyonlar dönemi. Ne
olacak bu operasyonlar döneminde? Bu iş bitecek." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde
gerçekleştirilen toplantıyla Adana, Ankara, Antalya, Balıkesir Bartın,
Bingöl, Çorum, Erzurum, Kırıkkale, Kırklareli, Manisa, Siirt, Sinop,
Şırnak ve Tekirdağ illerinden gelen muhtarlarla biraraya geldi. Bu
toplantıyla birlikte 10 bine yakın muhtarın ağırlandığını belirten
Erdoğan, konuşmasında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren
yaşanan isyanların sadece bir sebebe bağlanmayacağını, karmaşık
saiklerin devrede olduğunun bilindiğini anlatan Erdoğan, "Bölge insanını
yanlış yönlendirenler olduğu gibi hiç şüphesiz devletin de eksikleri,
hataları söz konusudur ama şu bir gerçektir, bu isyanların hemen
tamamında da tahrik unsuru dış güçlerdir. Tıpkı Ermeni teröristlerin
diplomatlarımıza yönelik saldırıları gibi. Tıpkı, 1970'li yıllardaki
sayısız karanlık olay gibi. Tıpkı PKK'nın 1984 yılından beri sürdürdüğü
terör eylemleri gibi. Hiç kimse bu hadiselerin kendi tabi mecralarında
geliştiğini öne süremez. Böyle bir şey yok. Buradan tüm vatandaşlarıma,
özellikle de bölge halkına sesleniyorum. Bölge halkına soruyorum,
herkesten ellerini vicdanlarına koyarak cevap vermelerini bekliyorum.
Başlarını iki ellerinin arasına alıp düşünmelerini istiyorum. Geçtiğimiz
yılın Temmuz ayından bu yana süren terör eylemlerinin ne bölge
halkının, ne milletimizin tamamının ne de ülkemizin çıkarları,
menfaatleriyle en küçük bir ilişkisi var mıdır?" dedi.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu terör eylemleri alenen Türkiye'nin ayağına çelme takma
teşebbüsü, Türkiye'yi yavaşlatma, dikkatini ve enerjisini başka yönlere
teksif etme çabasının ürünü değil midir? Bu uğurda öldürülen ve bir
kısmı da kendi vatandaşımız olan Kürt gençlerinin ne bölge halkına, ne
milletimize, ne ülkemize en küçük bir faydası, katkısı olmuş mudur? Biz,terörle mücadele sırasında şehit verdiğimiz ve ülkemizin önemli
değerleri olan askerimizin, polisimizin, korucumuzun her birinin adını
tarihe altın harflerle kazıdık, kazıyacağız. Şehitlerimiz, namusları
bildikleri vatanlarını müdafaa uğrunda hayatlarını kaybettiler. Peki,
terörist sıfatıyla hayatını kaybeden bu Kürt gençleri ne uğrunda öldü?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri üzerine salondaki muhtarlardan 'Hiç' cevabı geldi.
"ONLARIN BAĞI KANDIR, KAN"
"Pek çoğunun mezarı dahi olmayacak bu gençlerin ölümü Kandil'deki
terör baronlarının umurunda mı acaba?" diyen Erdoğan, "Kandil'deki terör
baronlarını ülkemizdeki terör eylemleri için yönlendirenler bakımından
bu ölümler sadece birer taktik, istatistik. Öte anlamı var mı? Yok.
Evlerin bodrumlarında, sokaklara açılan hendeklerin dibinde kanalizasyon
çukurlarında, örgütün kamplarında hayatları son bulan gençlerin
ölümünün sadece aileleri için anlamı var. Başka anlamı yok. Zaten, terör
örgütlerinin bir amacı da mümkün olduğu kadar çok gencin ölümünü temin
ederek onların ailelerini kendi saflarında bu şekilde tutmaktır. Yani,
onların bağı kandır, kan. Çünkü, bu örgüt sevgiden değil, nefretten,
öfkeden, acıdan, kandan besleniyor. Yaşatmak değil, sadece ve sadece
öldürmek için faaliyet gösteren terör örgütünü tüm isimleri ve
yandaşlarıyla bölgeden ve ülkemizden söküp atmadan yaşanan acıların
önüne geçemeyiz. Çözüm arıyorsanız, işte size çözüm. Terör örgütünü en
küçük bir izi, zerresi dahi kalmadan bu topraklardan söküp attığımızda
çözümü gerçekleştirmiş olacağız. Birliğimizi, beraberliğimizi,
kardeşliğimizi güçlü şekilde tesis ettiğimizde gerçek çözümü bulmuş
olacağız. İşte o zaman önümüzde duracak hiçbir engel yoktur" ifadelerini
kullandı.
AVRUPA BİRLİĞİ PARLAMENTOSU'NUN YAYIMLADIĞI TÜRKİYE İLERLEME RAPORU
Avrupa Birliği parlamentosunun 14 Nisan'da yayımlandığı Türkiye
İlerleme Raporu'na ilişkin değerlendirmede bulunan Erdoğan, "Ne Avrupa
Birliği parlamentosunun rapor diye yayımladığı hezeyanlar ne de Irak'ta,Suriye'de, Libya'da ve bölgemizdeki diğer sorunlu yerlerde akbaba gibi
dolaşanlar Türkiye'yi durdurabilirler. Asla durduramayacaklar. Yeni
Türkiye vizyonumuza yapılan saldırılar, birlik ve beraberlik duvarına
çarparak tuzla buz olacaklardır. Bu vesileyle Avrupa Parlamentosu'nun
Türkiye raporu ve kararı ile görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tüm dünyaya sesleniyorum. Bu raporun ve kararın sadece iki başlığını
anlatayım, gerisini siz zaten tahmin edersiniz. Kararın 17. maddesinde
güya çevreci hassasiyetler bahanesiyle Türkiye'nin mega projelerinden
kaygı duyulduğu ifade ediliyor. Vah, vah. Size bu kaygı bir yerlerden
tanıdık geldi mi? Bana geldi. Anladınız değil mi? Bu talep bizim önümüze
Gezi olayları sırasında da getirilmişti, aynı şekilde 17-25 Aralık
darbe girişiminin hedeflerinden biri de Türkiye'nin mega hedeflerini
gerçekleştiren iş adamalarıydı" dedi.
"RAPORA BAKIYORSUNUZ, KIBRIS KONUSUNDA, EGE'DEKİ KONULARDA AYNI SAKAT YAKLAŞIM"
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Şimdi de aynı şifre ile AP'nin Türkiye İlerleme Raporu'nda
karşılaşıyoruz. Her defasında ne dediysek aynısını söylüyoruz, Türkiye
2023 hedeflerinden vazgeçmeyecek. Bunu böyle bilesiniz. AP'nin
kararındaki başka bir talep de manidar, Akkuyu Nükleer Santrali'nin
durdurulması çağrısı. Bu çağrıyı yapan kim?Avrupa Birliği üyesi
ülkelerin temsilcilerinden oluşan bir parlamento. Başkanları da zaten,
onlar da garip garip açıklamalar yapmışlardı. Peki, Avrupa ülkelerinde
faaliyet gösteren 135 nükleer santrali ne yapacağız? Dünyada halen faal
olan 444 nükleer santrali ne yapacağız? Halen inşa edilmekte olan 62
nükleer santral için aynı çağrının yapıldığını duyan var mı? Türkiye'de
inşa edilen nükleer santrali ile ilgili bu kaygı nereden kaynaklanıyor?
Bu çağrının gerisinde Türkiye'nin enerjideki dışa bağımlılığından
kurtulmasından duyulan kaygı yatıyor olmasın? Rapora bakıyorsunuz,
Kıbrıs konusunda, Ege'deki konularla ilgili aynı sakat yaklaşım. Yargı
bağımsızlığı, basın ve ifade konularındaki eleştirilerde aynı sakat
bakış açısı. Güneydoğu'daki şehirlerimizdeki olaylarla ilgili yalan
yanlış ifadeler. Raporu yazanın akıl danesi HDP'liler olduğu için
sonucun bu şekilde çıkması şaşırtıcı değil. Biz, bunları çok iyi
biliriz. Bunlar, cibiliyetinin gereğini yapıyorlar. Hele bir de 1915
olayları faslı var ki tam evlere şenlik. Adeta ülkemizin ne kadar hasmı
varsa biraraya gelip kafalarındaki ve gönüllerindekini rapora
dercetmişler. Bu raporun herhangi bir bağlayıcılığı olmadığını elbette
biliyoruz."
"BAĞLAYICILIĞI FALAN YOK BU RAPORUN, ARKADAŞLAR KENDİLERİNE İADE ETTİLER"
"Bağlayıcılığı falan yok bu raporun" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan,
"Zaten arkadaşlar kendilerine iade ettiler. Türkiye'nin bu yılda raporu
iade etme kararı alması gayet doğrudur. Halbuki biz bu raporu, biz
alıştık bunlara. AB ile ilişkilerimizi daha ileriye götürmemize yardımcı
olacak, bu yöndeki çalışmalarımıza ışık tutacak tespitler içeriyor diye
düşünmüştük. Şimdi, ne yapmak istiyorlar acaba diye, bu soruyu da ben
kendi kendime de soruyorum. 23 Nisan'da Avrupa'dan bazı liderler buraya
geliyor, gidip Gaziantep'te kampları gezecekler. O kampları gezip
dolaştıkları zaman acaba bu raporla ilgili soruya cevap arayacaklar mı? 3
milyon insan bu ülkede Avrupa'dakileri rahatsız etmesin diye burada
bakılıyor, bunlarla ilgili raporda ne var? Hiç. Bizim tepkimiz AP'ye ya
da raporun kendisine değil, bizim tepkimiz raporun yapıcı değil, yıkıcı
bir anlayışla hazırlanmasıdır. Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin
göçmenler, bazı fasılların açılması, vize serbestisi gibi pek çok konuda
olumlu yönde seyrettiği bir dönemde böyle bir raporun önümüze
getirilmesi tam anlamıyla provakatif bir yaklaşım, davranıştır. Herhalde
bunu Avrupalılar göreceklerdir. 1963'ten bu yana göremediler ama bundan
sonra ne olur bilemiyorum. Avrupa Parlamentosu son yıllarda bu
davranışı çok sık sergiler hale gelmiştir. Bu hususta da her zaman
söylediğim şeyi bir kez daha tekrar etmek istiyorum, Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne olan ihtiyacından daha fazla AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı
vardır" dedi.